Huzur… Gölyazı’yı ayak bastığımda aklıma gelen kelimeydi sanırım. Zeytin ağaçlarıyla süslenmiş o şirin köy yolunu geçip köye ilk giriş yaptığımızda sol tarafta bizi o meşhur Gölyazı kayıkları karşıladı. Havada tatlı bir esinti ve sazlıklar üstünde usul usul sallanan kayıklar…
Gölyazı Tarihi
Bursanın Nilüfer ilçesine bağlı şirin mi şirin mi huzurlu mu huzurlu ve daha bir sürü güzel sıfatı hakeden küçük bir köy Gölyazı. Eski adı Apolyont olan ve tarihi milattan öncelere kadar giden eski bir Rum köyü. 250 yıllık rum evleri, 700 yıllık ağlayan çınarı ve her gidip gezenin kesinlikle fotoğrafını çekip ölümsüzleştirdiği, sazlıklar üstünde sallanan o güzel kayıkları.
Nüfusu 90’larda 2000 civarındayken daha sonra gençlerin şehirlere gitmesiyle beraber daha da azalmış. Gölyazı’nın popülerliği çoğunlukla son bir iki yıldır artmış olsa da aslında bu şirin ve sakin güzelliğin farkına daha erken varanlar da var. Köyle ilgili sanatsal faaliyetler bundan yaklaşık 10 yıl önce başlamış, bir proje kapsamında bazı evler boyanmış, buna yerli ve yabancı ressamlar da iştirak etmiş. Günümüzde de bazı turizm firmaları günü birlik turlar düzenliyor, fotoğraf klüpleri de fotoğraf çekmeye gidiyor.
Gölyazı Nerede, Nasıl Gidilir?
Istanbul’dan günübirlik gidip gezilebilecek bir yer Gölyazı. Bursa’dan izmir istikametine ilerlerken Uluabat gölü (eski adıyla apollont gölü) görüldükten sonra yaklaşık 4-5 kilometre daha ilerleyince sol tarafa biraz saklanmış gibi duran gölyazı tabelası görülüyor. Sola döndüğünüzde ise çok güzel ve yemyeşil zeytinliklerin arasından ilerleyip köye varıyorsunuz. Gölyazıya bağlı toplam 8 küçük ada mevcutmuş, bunların başında ise köprüyle Gölyazı’ya bağlanan ve Gölyazı’yı araştırırken ilk karşımıza çıkan Halil bey köyü. Gölyazıyı ilk araştırırken karşıma bir tepeden çekilmiş ve anakaraya köprüyle bağlanmış bu ada resmi çıkınca bir an şaşırdım çünkü içimden burası Karadağ değil mi diye tereddüt ettim. Evet yanlış duymadınız gidenler ve bilenler bilir Karadağ’da Sveti Stefan adası var. Siz ne kadar benzetirsiniz bilemiyorum ama ben ilk gördüğümde bir hayli benzettimJ şuan hemen google’dan bakabilirsiniz, bir sayfaya gölyazı zambak tepesi yazın diğerine de Sveti Stefan yazın, sanırım o zaman çok da abartmadığımı fark edeceksiniz 🙂
Gölyazı gezilecek ve görülecek yerler
Gölyazı’ya ilk giriş yaptığımızda sağ tarafta gölün kıyısına çekilmiş ve usulca sallanan kayıkları görüyoruz. Fotoğraf meraklıları olarak tabi ki hemen arabayı park edip bin bir açıdan fotoğraf çekmeye başlıyoruz. O bilindik Gölyazının kayık tablosu bizi o kadar mest etti ki kopmakta zorlandık açıkçası. Sonrasında çok da zaman kaybetmemek ve bizi neler bekliyor merakıyla yolumuza devam ettik. Biraz ilerleyince solda Gölyazi Eski Rum Kilisesi‘ni gördük. Kilisenin ismi Gölyazı Aziz Panteleimon Kilise’si. Anadolu Rum Ortodoks kiliselerinin önemli ve özgün örneklerinden biriymiş. Aslında kaynaklar, eskiden köyde üç kilisenin bulunduğunu ve asıl kilisenin Aziz Georgios’a ithaf edildiğini anlatıyormuş. Yapım tarihi ile ilgili bazı kaynaklar 19. yüzyıl sonunu işaret etse de; kilisenin restorasyon çalışmaları sırasında ortaya çıkan 1903 ibaresi; büyük olasılıkla kilisenin bitiş tarihini gösteriyor.Mübadeleye kadar ibadet mekânı olan kilise, bu tarihten sonra çeşitli amaçlarla kullanılmış; ancak zamanın ve yangınların etkisiyle günümüze ciddi hasarlarla ulaşabilmiş. Bursa Nilüfer Belediyesi tarafından aslına uygun olarak restorasyonu gerçekleştirilen kilise, yenilenme çalışmalarını ardından kültür evi olarak işlev kazanmış ve 2014 yılında hizmete açılmış.
Gölyazı Ağlayan Çınar
Kiliseden sonra yolumuza devam ediyoruz. Adayla ana karanın bağlandığı yere gelince bizi kocaman meşhur ve tarihi ağlayan çınar karşılıyor. Ne zamandır ağlıyordu, neden ve kimler ağlatmıştı koca çınarımızı bilmiyorduk açıkçası. Ancak biraz dokunup sevmeye ve teselli etmeye çalıştık bu heybetli çınarı. Gövdesi yorgun düşmüş ve yan yatmış koca çınar. Belki de bu yüzde ağlayan çınar diyorlar ama kendisi ne kadar ağlasa da çevresine ve eksik olmayan misafirlerine sakin ve huzurlu bir ortam sağladığı bir gerçekti. Gölgesine kurulmuş masalar ve etrafı toparlayan teyzeler karşıladı bizi. Biz de birkaç dakika da olsa nasiplendik koca çınarın o güzel esintisinden ve gölgesinden. Çınar’ın dibinde Mehmet Okatan’ın şu dizelerine rastlıyoruz:
Tarihin verdiği yorgunlukla yan yatmış ulu bir çınar,
Lakin, yaşamaktan umudunu kesmemiş, uzanmış öylesine,
Bağrı yanık, yaprakları hüzün, içi kan ağlarcasına,
Savaşlara, acılara, kara sevdalara, tercüman olurcasına,
Ardına sevgi bahçesi, açamayan gonca bir gül,
Önünde oluk oluk, göz yaşlarının eseri, koca bir göl…
Kendisini birazcık teselli ettikten sonra yürüyerek köprüyü geçip adacığı arşınlamaya başlıyoruz. Karşımıza ilk çıkan yapı, uzaktan da görülen cami ancak caminin hemen yanında ilgimizi çeken başka bir şey var, o da caminin hemen yanındaki duvarda görünen sur kalıntıları. Roma döneminden kalma bu duvarda o dönemin kalıntılarını, işaretlerini ve yazılarını görmek mümkün.
Gölyazı Balıkçıları
Biraz daha ilerledikten sonra uzaktan yaklaşan bir balıkçı kayığı görüyoruz. Bir amcamız bir de teyzemiz var teknede. Kadınlar ve erkekler beraber balığa çıkıyorlar. Balıkçılık zaten köyün en önemli geçim kaynağı. Sonrasında zeytincilik ve böyle giderse turizm de bu gelirde payını arttıracak gibi. Biraz sohbet ediyoruz teyzemizle. Gayet sıcak karşılıyor bizi. Gölde en çok sazan ve turna balığı olduğunu söylüyor. Sabah ezanıyla çıkıyorlar balığa, kısmetlerini toplayıp dönüyorlar. Keşke dün gelseydiniz diyor teyze, gözlememizden yerdiniz. Hafta sonu çarşı kuruluyormuş. Özellikle köy dışından gelenler için gözleme tarzı şeyler satılıyor. Biz de pazartesi olmasından memnun olduğumuzu, böyle çok daha sakin ve huzurlu olduğunu söylüyoruz. Sonrasında o güzel eski evleri ve sokakları dolaşmaya başlıyoruz. Gölyazı’yı gezerken aşağıdaki fotoğrafta da görüleceği üzere çok güzel eski evler görüyoruz. Ada küçük olduğu için yavaş yürüyerek 20-25 dakikada bitirebilirsiniz.
Gölyazı’da konaklama, nerede kalınır?
Adayı dolaşırken Faik bey konağını farkediyorum. Yeni açılmış. Merakımdan içeri girip sohbet ediyorum Halit Abiyle. Yeni açtıklarını söylüyor. Şimdilik 3 tane odası varmış ancak gelen talepten memnun olduklarını ve bu nedenle de restoran yaptıkları bir katı daha odaya çevireceklerini söylüyor. Konağa ismini verdikleri Faik bey’in torunuymuş Halit abi. 1924’teki mübadele sonrası gelmişler diğer köylüler gibi. Enteresan da bir hikayeleri var. Bu arada şunu da belirtmeliyim ki bu tarz gezilerde oradaki yerlilerle gerçekleştirdiğim sohbetlerin bana çok daha keyif verdiklerini ve orayla ilgili bir şeyler düşündüğümde de aklıma ilk onların geldiğini farkediyorum. Tamam insanlarla iletişim kurmayı seviyoruz sebebi o da olabilir ama size de tavsiyemdir. Yerel halkla konuşup onların hayatlarına bir yerden dokunduğunuz zaman bulunduğunuz yer başka bir anlam kazanıyor gözünüzde. O zaman bir şeyleri, daha da önemlisi oradaki yaşanmışlıkları hissederek dolaşmaya ve keşfetmeye başlıyorsunuz. Gelelim Faik bey’in hikayesine. Faik Bey Selanik’in Kuzey Yunanistan’da, Arnavutluk ve Makedonya sınrılarına yakın Kesriye şehrinde yaşıyor. Kesriye de Gölyazı gibi göl kenarına kurulmuş bir şehir. Mübadele sonrası Antalya’ya gidiyorlar. Ancak Faik Bey o güzel göl manzarasına alıştığı için ancak bir ay durabiliyor Antalya’da ve alternatif yer arayışına başlıyor. Derken Gölyazıyı keşfediyorlar ve gelip burada bu konağa yerleşiyorlar. Gölyazıyı ve konağı görür görmez Faik Bey, Kesriyeye benzerliğiyle tam da aradığı yer olduğunu ve terk ettiği toprakların özlemini ancak burada giderebileceğini anlıyor. O gün bugündür de buradalar. Gelen talepler üzerine torunu Halit abi konağı hizmete açmış. Gölün hemen kenarında güzel de bir bahçesi var konağın. Fiyatları ise oda için hafta içi 130 hafta sonu 150 lira. Gidip gönül rahatlığıyla kalınıp bu muhteşem Gölyazı sakinlik ve huzurunun tadını çıkarabilirsiniz.
Halit Abi’yle yaptığımız sohbetten sonra adayı dolaşmaya devam ediyoruz. Mimari açıdan değişik ve şirin duran eski rum evleri ilgimizi çekiyor ve bol bol fotoğraf çekiyoruz. Başta da söylediğim gibi ada oldukça küçük. Fotoğraf çekmekle çok zaman kaybetmezseniz yarım saatte adayı turlayıp girişteki çay bahçesinde, çayınızla beraber Gölyazı’nın o tatlı esintisine eşlik edebilirsiniz. Sonrasında da Zambak tepesine çıkıp, adanın yukardan o muhteşem manzarasını izlemenizi tavsiye ederim. Zambak tepesi gerçekten de Gölyazı’da kesinlikle görülmesi gereken noktalardan biri.
Daha ne diyelim efenim, biz çok sevdik size de şiddetle tavsiyemizdir, gidin, görün bu şirin köyümüzü. Hele istanbul’da yaşayıp hafta sonu bir yerlere kaçma niyetindeyseniz Gölyazı tam size göre, şimdiden planınızı yapın.
Bursa’da diğer görülecek yerlerden olan Cumalıkızık köyü yazısı için buraya, Mudanya yazısı için de bu linke beklerim. Şimdilik sevgiyle kalın! Gezibo 🙂
2 comments
Görseller, tarihler ve yorumlar ile bütünleşen yazıları takip etmeye devam ediyoruz.
Tebrik eder, başarılar dilerim 🙂
Cihat’çım,
Çok teşekkür ederim güzel yorumun için. Sevgiler 🙂
Gezibo